13 Ekim 2017

Arakan: Kadim bir milletin hazin sonu

 

Arakanlı kardeşlerimize yapılan zulümler son yıllarda sık sık gündeme gelmektedir. Böyle olunca uluslarası yardım kuruluşları ve sivil örgütler Arakanlı kardeşlerimiz için yardım kampanyaları organize etmekteler.  Ne varki, Arakan diye bir yer yüzyıllardır var ve son yüzyılda bu yerde yaşayan müslümanlara karşı sistematik bir şekilde katliamlar yapılmaktadır. Gözden uzak gönülden de ırak olur misali uzak coğrafyada bulunan bu kardeşlerimizin dramı ancak son yıllarda gündeme gelmeye başladı.

Bir çok insanın çok az bilgiye sahip olduğu Arakan neresidir ve Arakanlı kardeşlerimize neden zulüm ediliyor… bu konu hakkında kısa bir bilgi verelim. Coğrafi olarak Güney Asya’da bulunan Myanmar (Burma) devletinin Güney batısında bulunan bugünkü adı ile merkezi Sitwe olan Rakhine eyaletine Arakan diyoruz. Gerçekte bu bölgenin adı Arakan olmasına rağmen budist Myanmar devleti bu bölgeye Rakhine ismini vermiştir. Bu eyalette budist Rakhineler ile Rohingya müslümanları yaşamaktadır.

Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret etmesinin hemen akebinde bütün dünyaya tebliğ amaçlı sahabalerini göndermiştir. Aynı dönemlerde Türkistan’a Anadolu’ya ve hatta Çin’e dahi tebliğ amaçlı sahabeler gönderilmiştir. İşte bu dönemlerde  İslam, Arakan bölgesine tebliğci olarak giden sahabe Vakkas b. Malik tarafından ulaşmıştır. Yani Anadolumuzdaki islam tarihi ile Arakan’daki islam tarihi ayni dönemlere denk gelmektedir. Sekizinci yüzyılda Bengal körfezinde müslümanlara ait bir ticaret gemisinin batmasıyla gemiden kurtulan yolcuların Arakan topraklarına sığınması ve burada kalmaları nedeniyle islam bu topraklarda daha hızlı yayılmaya başlamıştır.  Daha sonraki dönemlerde müslüman tüccarların en sık uğrak merkezi olması hasebiyle islam, bu topraklara tamamen yerleşmiştir. 1430 yılına gelindiğinde Arakan  Sultanlığı adında bu toprakalarda müslüman bir devlet kuruldu.  Bu devlet zamanla o bölgenin en zengin ve müreffeh devleti oldu.. 16. ve 17. Yuzyıla gelindiğinde başta Portekiz ve Hollanda olmak üzere bazı Avrupa devletileri ile deniz ticareti yapmaya başladılar.

1784 yılına geldiğinde İngilizler’in  Güney Asya’nın bir çok bölgesini işgal ettiği dönemlerde Arakan bölgesini de işgal ettiler. Böylece 354 yıl süren Arakan islam devleti yıkılmış oldu. İşte zulümler tam olarak bu zamandan sonra başladı. Bir dönem İngilizler’in kontrolü altında zulümler yaşandı ve daha sonra İngilizler’in bu bölgeleri Myanmar budistlerin insafına terketmesiyle zulümler had safhaya ulaştı.  1932 yılında müslümanlar tekrar devlet kurma girişiminde bulundularsa da başarılı olamadılar.  1942 yılında 150 bin Arakanlı müslümanı katlederek tarihin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirdiler. Ve bu tarihten sonra mütemadiyen yeni katliamlar yaptılar. İletişim araçlarının yaygın olmaması ve coğrafyamızdan uzak olması hasebiyle yıllarca bu katliamları duymadık.

1984 yılında Myanmar devleti Arakan coğrafyasını ve Arakan müslümanlarını tanımadıklarını ilan ettiler. Böyle olunca başta kimlikleri olmak üzere Arakanlı müslümanların en temel yaşam haklarıda ellerinden alınmış oldu.  Bundan sonra zulümler şiddetini dahada artırınca 200 bin Arakanlı müslüman 1992 yılında Bangladeş’e sığınmak zorunda kaldı. Ve bu tarihten sonra Arakanlı müslümanlar başta Bangladeş olmak üzere komşu ülkelere sürekli olarak göç etmek zorunda kaldı.  Sonuç olarak 15 Eylül 2017 tarihi itibariyle 1.6 milyon Arakanlı komşu ülkelerde, 1 milyon Arakanlı Myanmar’ın başka bölgelerinde ve 120 bin Arakanlı kendi toprakları olan Rakhine (Arakan) eyaletinde yaşamaktadır. Bu tablo 21. yüzyılın modern dünyasında kadim bir milletin yok edilişinin bariz bir göstergesidir.

Son zamanlarda yapılan katliam, baskı ve zulümlerin artması nedeniyle bir ay içerisinde 500 bin civarında Arakanlı müslüman Bangladeş’e sığınmak zorunda kaldı. Çok zor şartlarda ve günlerce yaya olarak yapılan yolculuklardan sonra Bangladeş’e gelen Arakanlı müslümanların yanlarında yükte hafif bir kaç eşyadan başka hiç bir şeyleri yoktur. Bu insanlar hayata tutunabilmeleri için acilen başta gıda olmak üzere her türlü temel ihtiyaçları temin etmek zorundalar. Bangldeş devletinin kısıtlı imkanları bu insanların ihtiyaçlarını gidermeye yetmiyor. Uluslarası kurumların ve sivil yardım örgütlerinin çok hızlı olarak bu insanlara yardımları ulaştırması gerekiyor. Aksi halde açlıktan ölümlerin başlaması kaçınılmaz hale gelecektir.

Bangledeş’in doğusu Myanmar sınır bölgesinin en büyük şehri Coxs Bazar’dır. Bu şehirden güneye doğru Myanmar sınırını meşhur Naf nehri oluşturmaktadır. Bu nehrin güneye doğru okyanusla birleştiği kısımlar çok geniştir ve nehirden ziyade denizi andırmaktadır. Arakanlı mülteciler daha çok bu nehirden geçerek Bangladeş’e sığınmaktadır. Ne varki küçük tekneler ve kayıklar ile yaptıkları bu yolculuklar, teknelerinin ve kayıklarının batmasıyla çoğu zaman ölümle neticelenmektedir. En acı olanıda bu yolculuk sırasında kaç mülteci hayatını kaybetti kimse bilmemektedir. Zira bu insanların kayıtlı oldukları her hangi bir yer olmayınca ölen ve kalanların sayıları bilinmemektedir. Sağ olarak Bangladeş’e ulaşanlar,  Coxs Bazar’ın 20-25 km güneyinde bulunan huni şeklinde okyanusa doğru incelen yarım adanın tarıma müsait olmayan yerleşim alanlarından uzak tepelere ve derelere yapılan kamplara yerleştirilmektedir.

Hollanda IHH olarak, son yıllarda dünya gündemine gelen Arakanlı müslümanların dramını 20 yıldır yüreğimizde hissediyor ve düzenli olarak yardımlarımızı yapıyorduk.  Son olaylardan sonra yardım kampanyalarımızı behemahal başlattık ve toplanan yardımları Arakanlı muhtaçlara ulaştırmak amacıyla Ekim ayının ilk haftasında Bangladeş’in Myanmar sınırına gittik.  Burada gördüklerimiz karşısında insanlığımızdan bir kez daha utandık.  Yüzbinlerce Arakanlı müslüman tepelerin eteklerine ve derelerin içerisine bambu ağaçları ve naylonlardan yapılmış çadırlardan oluşan kamplara yerleştirilmişler. Bölgeye sürekli yağmur yağması nedeniyle her taraf çamur içerisinde. Çadırların içerisinde dahi toprak nemli ve ıslak. İnsanlar burada sadece naylon brandalar  üzerinde  oturmak ve yatmak zorundalar. Kampları gezerken bir çok çadırın içerisini görme imkanımız oldu. Ama her defasında keşke görmeseydik dedik. Zira her çadırda mutlaka bir hasta var ve bazı hastalar ölümcül derecede ağır. Ve en acı olanıda çaresizlikleri.. Elden hiç bir şey gelmiyor… Doktor yok, ilaç yok. Göz yaşlarına duaları,  dualarına göz yaşları şahitlik ediyor. Evin reisi olan bay veya bayanların bütün günleri, kampların yakınlarına kurulan yardım dağıtım bölgelerinde geçiyor. Yardım kuruluşları yardım dağıtacak ve onların bahtına ne düşerse alıp çadırlarına götürecekler. Bazen de çadırlarına eli boş dönmek zorunda kalıyorlar. İçerisinde ne olursa olsun gıda torbası ile çadıra dönenler çok şanslı. Kesinlikle yemek seçme hakları yoktur, kesinlikle doyuncaya kadar yeme imkanları yoktur ve kesinlikle bir kaç gün sonrası için yiyecekleri yoktur. Zira onların lugatinde yokturdan başka bir şey yoktur. Hayatlarının karanlık olduğu gibi geceleride karanlık. Bütün geceyi karanlığın koynunda geçirmek zorundalar. Kendilerine yol gösterecek en küçük bir mum ışığı dahi yoktur.

Kampları gezerken her bölgede çadırlardan yapılmış camilere rastladık.  Bu insanların, evlerinden önce ibadethanerini yapmalarının gayreti içinde olmaları bizi ziyadesiyle duygulandırdı. Zor şartlarda ve kısıtlı imkanlarla çadır camileri yapmışlar, her vakitte cemaatle namazlarını kılıyorlar ve çocuklarını Kur’an-ı Kerim ve dinlerini öğrenmeleri için çadır camilere gönderiyorlar. Myanmar’ın budist yönetimini ve dünyayı rahazsız eden Arakanlı müslümanların bu hasletleri olmalı ki, katliama maruz kalıyorlar.

Hollanda IHH olarak, Arakanlı müslümanların bir nebze olsun acılarını azaltmak ve ihtiyaçlarını gidermek için buralarda bulunduğumuz günlerde içinde pirinç, mercimek, yağ, tuz, çocuklar için süt tozu, patatess ve soğan bulunan  gıda çuvalları dağıttık. Ayrıca branda, yerel kiyafet ve temizlik maddelerinden oluşan yardım malzemelerini dağıttık. Toplam 1000 aile Hollanda IHH’nın yardımlarından istifade etti. Yardım dağıtımlarımız çok organizeli ve program dahilinde yapıldı. Bu kadar ihtiyaç sahibi insana, izdiham olmadan bu yardımları nasıl dağıtacağımızın her daim endişesini taşıyorduk. Ama endişelerimizin yersiz olduğunu anlamak bizi ziyadesiyle sevindirdi. Zira, bütün yardımlar Bangladeş askerlerinin kontrolünde ve organizesinde yapılmaktadır. Bütün yardım kuruluşları,  yapacakları yardımın çeşidini ve miktarını askerlerin yönetimindeki yardım koordinasyon merkezine bildiriyor. Yardım koordinasyon merkezi, yardımların hangi kampta kaç kişiye dağıtalacağının tesbitini yapıyor ve bilaher yardım kuruluşlarını kamp yakınlarında bulunan dağıtım merkezlerine yönlendiriyorlar. Daha önce ellerine numara verilen Arakanlı mülteciler yardım dağıtım alanlarına geliyorlar ve yine askerlerin kontrolünde hiç bir izdiham olmadan yardımlar ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Böylece bütün yardımların belli yerlere gitmesine mani olunuyor ve bütün mültecilerin yardım alma imkanı hasıl oluyor.

Kamplarda yaşayan Arakanlı mültecilerin gıda, giyecek ve barınma ihtiyaçlarının dışında çok acilen temiz suya da ihtiyaçları var. Kampların kurulduğu yerlerde yağmur göletlerinin ve derelerin pis sularından başka su yoktur. Dolayısıyla çok ivedilikle bu kamplarda su kuyuların yapılması gerekir. Partner kuruluşumuz bu durumu daha önce bize bildirdiği için biz gitmeden önce ihtiyaç olan kamplara 40 adet su kuyusu açılması çalışması başlattık ve yardım programımız kapsamında bu kuyularımızın da açılış ve kontrollerini gerçekleştirdik. Yapmış olduğumuz kuyularımızı ziyaretlerimizde gördük ki, Arakanlı mülteciler, buralarda çamaşır ve bulaşık yıkıyor, çocuklar ve erkekler buralarda banyo yapıyor ve herşeyden önce tertemiz içme sularını buradan tedarik ediyorlar. Bu çok önemli bir çalışma olduğunu düşünüyoruz ve bu nedenle Hollanda IHH olarak bu kuyuları yapmaya devam edeceğiz..

Unutulacak!… Unutulacak!… Unutulucak!..

Arakanlı mültecilerin dramları, haber gündemlerini, siyasilerilerin gündemlerini ve sosyal medya gündemlerini işgal ettiği müddetçe insanların duyarlılığı oluşuyor, bundan dolayı yardım kampanyaları yapılıyor ve yardımlar bu insanlara ulaşıyor. Ancak gündemden düşünce insanlar maalesef hemen unutuyorlar. Tecrübeler, bütün insani krizlerde durumun böyle olduğunu gösteriyor. Belli bir süre sonra Arakanlı mültecilerin dramları unutulacaktır. Bu insanlar kaderleriyle başbaşa kalacaklardır. Her zaman söylüyoruz, hatta haykırıyoruz: Bu insanların yardımlardan başka güvenceleri yoktur. Unuttuğumuz her an Arakanlı kardeşlerimizin ölüme daha çok yaklaştığının şuurunda olmalıyız.

Dünya unutsada, biz unutmayacağız ve unutturmayacağız. Çünkü biz, insani ve islami vazifelerimizin şuurunda olan bir toplumuz.

Hüseyin Gündüz

 

 

Paylaş